
Sahte Verilerle Gerçek Kayıplar: Bir M&A Skandalının İçyüzü
Fikret Sebilcioğlu, Serhat TümüklüSahte verilerle yapılan 175 milyon dolarlık bir satış, Wall Street dünyasını sarstı. JPMorgan’ın büyük umutlarla satın aldığı Frank’in kurucusu Charlie Javice, milyonlarca sahte müşteri verisiyle bankayı yanıltmakla suçlanıyor. Bu olay, yalnızca bireysel bir dolandırıcılık vakası değil; aynı zamanda birleşme ve satın alma (M&A) işlemlerinde bilgi doğrulamanın (Due Diligence) ne denli kritik olduğunu gösteren çarpıcı bir örnek.
Birleşme ve satın alma süreçlerinde due diligence çalışmaları ile doğru bilgiye ulaşmak, sağlıklı kararların temelini oluşturur. Ancak JPMorgan’ın Frank adlı bir start-up’ı satın alırken yaşadığı deneyim, bu sürecin ne kadar kolay manipüle edilebileceğini ve JPMorgan gibi dünyanın en büyük finans kuruluşlarından birinin nasıl suistimal mağduru olabileceğini gözler önüne serdi.
Charlie Javice, müşteri sayısı hakkında yanıltıcı beyanlarda bulunarak JPMorgan’ı 175 milyon dolar dolandırmaktan suçlu bulundu. New York’ta görülen davada jüri, beş haftalık yargılamanın ardından 28 Mart 2025 tarihinde mahkûmiyet kararı verdi. Javice, şimdi ciddi bir hapis cezası alma riskiyle karşı karşıya.
Frank: İyi Niyetli Bir Başlangıç
Frank girişimi, 2016 yılında 24 yaşındaki Charlie Javice tarafından üniversite öğrencilerinin FAFSA (Federal Öğrenci Yardım Başvurusu) sürecini kolaylaştırmak amacıyla kuruldu. Pensilvanya Üniversitesi Wharton School mezunu olan Javice, kendi deneyimlerinden yola çıkarak, öğrencilerin finansal yardım başvurularını daha erişilebilir hale getirmeyi amaçladı.
Frank, kısa sürede yatırımcıların ilgisini çekti ve Eylül 2021’de JPMorgan tarafından 175 milyon dolara satın alındı. Bu satış işlemi sırasında Javice, Frank’in mevcut 4 milyondan fazla müşterisi olduğunu ve 2021 yılı sonuna kadar bu sayının yaklaşık 10 milyona ulaşacağını iddia etti.
Charlie Javice: Bir Girişimcinin İnşa Ettiği İmaj
Javice’in girişimi, öğrencilerin karmaşık ve yorucu başvuru süreçlerini basitleştirerek, birkaç yüz dolarlık ücret karşılığında, gençlerin yükseköğretime erişimini kolaylaştırma vaadiyle yatırımcıların ve medyanın ilgisini çekti. Javice, Frank’in profilini yükseltmek için düzenli olarak televizyon programlarında göründü.
Javice’in, “Amerika’nın öğrenci finansmanı sorununa teknolojik bir çözüm” sunduğu algısı, dünya genelinde 30 yaş altındaki en etkili ve gelecek vadeden genç girişimcileri, liderleri, sanatçıları ve yenilikçileri belirleyen Forbes’un “30 Under 30” listesine girmesiyle daha da pekişti. Bu gelişme kariyerinin ve Frank girişiminin inandırıcılığı açısından çok önemli bir prestij unsuru oldu.
Şirketin milyonlarca kullanıcıya ulaştığı iddiaları, büyük bir etki yarattı ve Frank’i güvenilir, ölçeklenebilir ve toplumsal fayda sağlayan bir platform olarak konumlandırdı. Bu süreçte çeşitli yatırımcılardan yaklaşık 20 milyon dolar yatırım aldı.
Sahte Verilerle Gerçekleşen Satış: Sahte Müşteri Nasıl Yaratıldı?
Yaklaşık 15 ayın ardından, Aralık 2022’de JPMorgan, 4 milyondan fazla aktif kullanıcıya sahip olduğunu düşünerek satın aldığı Frank’in aslında yalnızca yaklaşık 300 bin kullanıcıya sahip olduğunu fark etti. Bu tespitin ardından, Charlie Javice’e müşteri sayısını hileli şekilde şişirdiği gerekçesiyle dava açıldı.
Şirketin mühendislik direktörü Patrick Vovor’un verdiği ifadeye göre Javice, Vovor’dan Frank’ın müşteri platformunda kullanıcı sayısını şişirmek amacıyla sahte veri üretmesini istedi. Vovor bu talebi reddetti. Bunun üzerine, Javice, Wharton’dan tanıdığı matematik alanındaki bir akademisyene 18.000 dolar ödeyerek sistemde sahte kullanıcı verileri oluşturulmasını sağladı.
JPMorgan Due Diligence Sürecinde Ne Yaptı?
JPMorgan, Ağustos 2021’de Frank’in kullanıcı verilerini doğrulamak amacıyla resmi olarak veri talebinde bulundu. Ancak Charlie Javice, “gizlilik” gerekçesini öne sürerek bu talebi reddetti. İşte bu red kararının, yalnızca bir teknik pürüz değil, aynı zamanda sürecin en kritik kırılma noktası olduğunu düşünüyoruz. Zira, bu andan itibaren, Javice’in gerçekleştirdiği suistimalin üstü örtüldü, JPMorgan ise olası bir dolandırıcılığı fark edebilme şansını büyük ölçüde kaçırdı.
Charlie Javice’in ret kararından sonra doğrulama sürecinde zorluklar yaşanmaya başladı. Taraflar birçok görüşme sonrasında, müşteri bilgilerinin doğrulanmak üzere JPMorgan tarafından atanacak bağımsız bir firmaya iletilmesi konusunda mutabık kaldı. Diğer bir deyişle müşterilere ait kişisel veriler JPMorgan’a iletilmedi. Sonrasında JPMorgan, Acxiom adında bağımsız bir pazarlama firmasıyla çalışmaya karar verdi ve veriler direkt olarak bu firmaya iletildi. Ancak Acxiom, kullanıcıların gerçekten var olup olmadığını doğrulamak yerine, yalnızca dijital veri alanlarının sayısını inceledi; yani veri setinde gerçekten yaklaşık 4 milyon müşteri bulunup bulunmadığını ve her müşteri için gerekli bilgilerin eksiksiz şekilde yer alıp almadığını kontrol etti. Yargılama sürecinde ortaya konan deliller ise, doğrulama amacıyla gönderilen verilerin Frank’in gerçek kullanıcı bilgileri değil, gerçeğe benzemesi amacıyla üretilmiş sahte veriler olduğunu gösterdi.
İddialardan en dikkat çekici olanlardan biri ise şu: Acxiom, kullanıcı verilerini doğrulamak için “reverse-phone data” adı verilen, telefon numaralarının isim ve adreslerle eşleştirildiği bir yöntem önerdi; ancak Bloomberg’e göre JPMorgan bu teklifi geri çevirdi.
Özetle, yukarıda aktarılan süreçler, satın alma öncesinde yürütülen due diligence çalışmalarında, satın alma kararının temelini oluşturan müşteri verilerinin gerçekliğini teyit edecek kapsamlı ve nihai bir doğrulama mekanizmasının işletilmediğini ortaya koymaktadır.
Satın Alma Kararında ‘Fırsatı Kaçırma Korkusu’nun Etkisi Var mıydı?
Tüm bu gelişmeler, JPMorgan’a sunulan verilerde ciddi düzeyde manipülasyon yapıldığını ve Frank’in, gerçeği yansıtmayan bilgilerle şişirilmiş bir değerleme üzerinden satıldığını ortaya koyuyor. Ancak burada asıl yanıtlanması gereken soru şu: Sayısız danışmanı ve hukukçusu bulunan, dünyanın en büyük finans kuruluşlarından biri olan JPMorgan, böylesine açık bir dolandırıcılığı nasıl fark edemedi ve nasıl bu kadar kolay yanıltıldı?
Yapmış olduğumuz incelemeler, JPMorgan’ın bu satın alma işlemini hızlı bir şekilde sonuçlandırma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Konuya yakın kaynakların aktardığına göre, JPMorgan CEO’su Jamie Dimon bu satın alıma özel bir ilgi göstermiştir. Banka, Frank’i satın alarak özellikle genç müşterilere ve üniversite öğrencilerine erken aşamada ulaşmayı, böylece gelecekteki müşteri tabanını genişletmeyi hedefliyordu. İddialara göre Dimon, anlaşmanın tamamlanmasından yaklaşık üç hafta önce Charlie Javice ile bir araya gelmiş ve bu satın alma konusunda “son derece heyecanlı” olduğunu ifade etmiştir. Hatta Temmuz 2021’de Javice’e, JPMorgan’ın bu anlaşmayı “mutlaka tamamlaması gerektiğini” söylediği belirtilmektedir.
Verilen ifadelere göre, anlaşmanın aceleye getirilmesinde etkili olan unsurlardan biri de JPMorgan’ın, bir rakip şirketin devreye girerek Frank’i hızla satın alacağı yönündeki yanlış inancıydı. Bu algı, bankanın sürece yeterince şüpheyle yaklaşmamasına ve “fırsatı kaçırma korkusu”yla satın alma kararını hızlı ve yüzeysel biçimde vermesine yol açtı.
JP Morgan Ne Yapmalıydı? Etkili Due Diligence Uygulamaları
Bir satın alma sürecinde atılan her adım, şirketin geleceğini doğrudan etkileyen stratejik bir karardır. Bu süreçlerin belki de en kritik aşaması olan due diligence çalışmaları, yalnızca finansal tabloların incelenmesiyle sınırlı olmayan, verilerin doğruluğu, operasyonel yapıların sağlamlığı ve hukuki risklerin bütüncül bir şekilde değerlendirilmesini gerektirir. Aksi takdirde, eksik ya da yüzeysel yürütülen bir inceleme, büyük zararlar ve ciddi itibar kayıplarıyla sonuçlanabilir. Nitekim JPMorgan’ın Frank’i satın alma sürecinde yaşadıkları, bu risklerin ne kadar somut ve yıkıcı olabileceğine dair çarpıcı bir örnek sunmaktadır.
Peki, yaşanan tüm bu gelişmeler ışığında, JPMorgan due diligence sürecini nasıl yapılandırmış olsaydı yanıltılmaz ve bu denli büyük bir zarara uğramazdı? Şimdi, bu tür satın alma süreçlerinde benzer riskleri önlemek adına alınması gereken temel önlemleri sıralayalım.
- Verilerin bağımsız ve derinlemesine doğrulaması: Frank’in sunduğu yaklaşık 4 milyon kullanıcıya ait verinin bağımsız bir üçüncü taraf tarafından doğrudan kaynak üzerinden ve örnekleme yöntemi ile doğrulanması.
- Sentetik veri riskine karşı teknik inceleme: Sunulan veri setinin, adli muhasebe tekniklerinden de yararlanılarak anormallik testlerine, örüntü analizine ve özellikle sentetik veri (bilgisayar algoritmaları veya yapay zekâ modelleri kullanılarak yapay olarak üretilmiş veri) tespitine yönelik teknik kontrollerden geçirilmesi.
- Gizlilik gerekçeleri karşısında alternatif doğrulama yolları: Javice’in “gizlilik” gerekçesiyle veri paylaşımını reddetmesi karşısında, veri gizliliğini ihlal etmeyen ama kimlik doğrulaması yapabilen yöntemlerin tercih edilmesi (örneğin, anonimleştirilmiş örneklem gibi).
- Fırsatı kaçırma korkusu psikolojisine karşı disiplinli karar alma: Satın alma sürecinin, CEO ilgisi veya rekabet baskısı nedeniyle aceleye getirilmemesi, stratejik akılcılığın ve şüpheciliğin korunması, satın alma kararının veriye, risk analizine ve metodolojiye dayandırılması.
Sonuç
JPMorgan’ın Frank’i satın alırken yaşadığı bu talihsiz deneyim, dijital çağda algının gerçeklerin önüne geçebileceğini ve en büyük oyuncuların bile bu yanılsamalara kapılabileceğini ortaya koyuyor.
Frank vakası, yatırımcılara ve profesyonellere şu önemli soruyu hatırlatmalı: Şirket alımlarında veriyi gerçekten bağımsız bir şekilde sorguluyor muyuz, yoksa sadece sunulana inanmayı tercih edip ikna edici bir hikâyeye mi teslim oluyoruz?
Kurumsal sağduyu ve sorgulama becerisi, bir satın almanın en az finansal kaynak kadar kritik bileşeni olabilir.